Monday, April 22, 2013

Derin Savaş! / Ergun Diler / Takvim Gazetesi

Derin Savaş!

Cumartesi günü yazımı şu notla tamamlamıştım: Obama'yı BAŞKAN yapan gücün Ortadoğu hesapları bozulmalıydı! Bu da MÜSLÜMAN birinin Amerikalılar'ı öldürmesiyle olabilirdi! Obama'ya olan halk desteğinin kaybolması için böyle bir eylem şarttı! Ulusal Amerika'yı köşeye sıkıştıran güç, sahibi olduğu gazete ve televizyonlardan "Siz ismi HÜSEYİN olan birini Başkan yaptınız! Amacınız Ortadoğu'yu değiştirmekti. Gördünüz mü Müslümanlar'a destek veren başkanınızın düştüğü hali!" diyerek politikaları değiştirmeye zorluyor! Zaten bombacıları seçen de onlar! Bombacının Türkiye'den geçmiş olması, Obama'nın Ankara'ya olan desteğini geri çekmesi için yapılan bir şantaj! Timurlenk öldürüldü! İster misiniz küçük kardeş Cahar da konuşamadan öldürülsün! Aynen böyle oldu! Bu senaryonun gerçekleşmesi için bir gün yetti! Cahar isimli küçük terörist de ağır yaralı olarak ele geçirildi!

Binlerce kişinin izlediği BOSTON Maratonu'nda basına verilen iki gencin fotoğrafı, onların bombacı olmasına yetmişti! 2 Çeçen gençle ilgili hiçbir şey bilmediğimiz halde tüm dünya beyaz ve siyah şapka takan iki Çeçen'in bombacı olduğuna hükmetmişti! "NEDEN" sorusunu soran yoktu. 11 Eylül saldırılarından sonra o Arap gençlerinin İKİZ KULELERİ vurduğuna inanmadık mı! Bu İslamcı teröristler de çok oluyor denilmedi mi! Birileri bu saldırıların üstünde sörf yapıp "En büyük tehlike İslam" sözleriyle son noktayı koymadı mı! Zihinlerde Müslüman eşittir terörist algısı oluşmadı mı! Aslında adamlar yıllardır aynı taktikle mücadele ediyordu! Biz de her defasında bu oyuna düşüyorduk...

Turgut Özal, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Eşref Bitlis, Cem Ersever gibi onlarca insanımız ortadan kaldırıldı! Hiçbirinin neden öldürüldüğünü öğrenemedik! "Bir tuğla çekersek altında kalırız" sözleriyle bilmediğimiz, tanımadığımız bir yapıya gönderme yapıldı! Devleti temsil eden insanlar bir şeylerden korkuyor, üstüne gidemiyordu! Bu neydi? Nasıl bir yapıydı? Geçtiğimiz hafta izlediğim belgeseli iki satırla geçiştirmiştim. Ama biraz açmak lazım. Sonuçta o fotoğraf bütün devletlerin bilinmeyen ve görülmeyen gerçeğidir! Anlatayım... Rusya Devlet Başkanı Putin, göreve geldikten sonra devleti değiştirmek için düğmeye bastı. Aslında kararı alan devletti! Nasıl komünizm bir gecede gittiyse şimdi de başka şeyler olacaktı! Ama uygulayacak olan isim oydu!

Danışmanlarına "Oligarklarla görüşmek istiyorum" emri verdi. Danışmanları haklı olarak "Gizli ve basından uzak yapılsın" teklifi getirdi. Ama Putin tam tersine toplantının duyulmasını istiyordu. Çünkü amacı değişimin başladığını göstermekti! Öyle de oldu! Kameraların ışığında petrolden gaza, nikelden finansa kadar ülke kaynaklarını kontrol eden ne kadar DEV İSİM varsa masanın başındaydı! Toplantıya katılanların ZENGİNLİĞİ dünyadaki birçok devletten daha fazlaydı! Putin, kısa ve net konuştu: Bu toplantı için uzun zamandır çalışıyordum. Bugün olması tesadüf değil. Sizler bu ülkenin kaderine hükmettiniz! Beni de seçen sizsiniz! Ama artık bir yol ayırımındayız. Devlete hükmetmekten vazgeçeceksiniz. Ya işinizle meşgul olacaksınız ya da karşınızda savcıları bulacaksınız.

Karar sizin... YUKOS'un sahibi bu toplantı için "Köpekler kavga etmeye başlamadan önce birbirlerini koklar, ondan sonra da kavgaya tutuşurlar" benzetmesi yapıyordu! İçeri alınan medya devi GUSİNSKY, bir gecenin sonunda televizyonları satmaya razı olup özgürlüğünü kurtarıyordu! Oligarklar mesajı almalarına rağmen yine de bildikleri yoldan gitmeyi tercih ettiler! Devletteki adamlarıyla elele yürümeyi istediler! İşte bu, büyük tasfiyeyi getirdi! Gidenler dünya Musevi sermayesi ile iç içe olan isimlerdi! Yeni oligarklar içinde Musevi kökenli isimler olsa da hepsi KREMLİN'e bağlıydı! Putin, bütün sermayeyi millileştirmiş, ülkesini PARA operasyonlarına kapalı bir hale getirmişti! Tabii bunu karşılığında birçok TERÖR eylemi ile karşılaşmıştı! Savaş PARA için yapılırken yorumlar başka değerler üzerinden ilerliyordu!

Oysa tarihte, DİN, DEMOKRASİ ya da HUKUK gibi değerler adına savaş yapıldığını gören yoktu! İnsanları sürükleyecek kavramlar, motifler kullanılır, kitlelerin motivasyonu tavan yaptırılır ancak gerçek gizlenirdi! Çünkü devletler çıkarları peşinden koşan yapılardı! PARA tek gerçekti! Ama sahnede gördüğümüz figüranlar bizi oyalıyordu! Tıpkı iki Çeçen genç gibi! PARA için savaşan güçler birbirine mesaj vermek zorundaydı! Bu bazen Arap, bazen Çeçen, bazen de bir Afrikalı olurdu! Kullanılan figürler nereye aitse orada kesinlikle kapanmayan bir hesap vardı! 11 Eylül'den sonra DEMOKRASİ adına Irak'a gelinmedi mi? Afganistan'a gidilmedi mi? Müslüman coğrafyası yeniden paylaştırılacaktı! Bu yüzden saldıranların MÜSLÜMAN olması gerekiyordu! Clinton'la birlikte Amerika bir bütün olarak Avrupa ile yol almaya çalıştı! Ama Amerika'nın bir bölümü bu ilişkiyi istemiyor, "Partnerimiz Ruslar olsun" diye bastırıyordu! Çünkü Ruslar'ın madenlerinden ve ordusundan başka bir gücü yoktu! Ama Avrupa medeniyet kurabilen, imparatorluklar yaratabilen bir coğrafyaydı! Tehlikeliydi yani! Bu nedenle Clinton'un sağ kolu AL GORE mahkeme kararıyla MAĞLUP sayıldı, yerine BUSH geldi! Avrupa ile el sıkışan ekip bertaraf edildi!

İşte Çeçen gençleri kullanan yapı Clinton'dan sonra kenara itilen güçtü! Avrupa ile sıkı bağları vardı! Bush'un politikaları Obama ile kabuk değiştirip devam ediyordu! Bunun sonucunda Müslüman coğrafyası Obama'nın tasfiye ettiği bu güce kapanacaktı! Putin'in oligarkları masa başına toplayıp yaptığını, Obama'nın Amerikası, Ortadoğu'daki nefes borularını keserek yapmaya çalışıyordu! Bu çatışma kendini BOSTON'da gösteriyor, Müslüman gençler kullanılarak "Milyonlarca genci karşınıza dikeriz. Amerika olarak bir adım daha atamazsınız" mesajı veriliyordu! Yani savaşın sebebi iyine PARAYDI! Türkiye'deki onca suikastın sebebi de bu iki gücün çatışmasıydı! Ortadoğu'da etkin olmamızı isteyen güç LAİKLİĞİ SAVUNAN isimleri ortadan kaldırıyor, diğeri de Özal gibi bölgeye inmeye çalışan AKILLARI yok ediyordu! Ama biz her olup bitene laik, sağ, sol, milliyetçi gibi içi boş şablonlarla bakıyorduk! Fotoğrafı doğru okuyamıyor verilen mesajları sağlıklı bir akıl süzgecinden geçiremiyorduk! PKK ve Kürt meselesi de bu hesaba dahildi! Şimdi de BÖLÜNME korkusu nedeniyle sağlıklı tartışmalardan uzak kalıyoruz. Evet bölünme korkusu kabul edilebilir ve ihtimal dahilinde olan bir seçenek! Ama bunun hangi şartlarda olabileceğini söyleyen çok az!

 Haritayı önüne alıp, "Araplar, Farslar ve Türkler bir KÜRT DEVLETİNE izin verir mi?" diye soran ve cevap arayan yok! Kurulacağı söylenen Kürt Devleti "Sahibi olduğu gazı ve petrolü nereden çıkarıp satar?" diye muhakeme yapan yok! "İsrail gibi etrafı düşmanlarla çevrili bir Kürt Devleti'nin yaşama şansı var mı?" diye akıl yürüten yok! Hep şablonlar üzerinden gidiyoruz. Kürtler'i ve süreci yönetemezsek bölünme ihtimali çok yüksek! Çünkü BARIŞ gelmediği an PKK'ya destek veren güçler bu kez ORDULARLA gelecek! Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok! Dünyanın kavgasının yapıldığı arenada Ankara bir karar vermek zorundaydı! Dışında kalamayacağı bir kavgada iki güçten birini tercih etmek zorundaydı! Olan da bu! Boston'da patlayan bombanın Kerkük'te patlayandan farkı yok! Kavga aynı, oyuncular aynı! Bu nedenle olaylara duygularımızı kabartan motiflerle değil de akılla bakmalıyız! En büyük tehlike içeride İKİ PARÇA olmamız! Ne demek istediğimi önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ankara hem içeride hem bölgede var olmak zorunda. Tarih başka türlü yazılmıyor! NOT: Irak ve Suriye'deki Kürtler'in denize ulaşmaları engellendiği zaman hiçbir sorun yok! Ankara'nın bunu yapacak gücü ve birikimi var! Ama bunu anlatan yok! 

http://www.takvim.com.tr/Yazarlar/ergundiler/2013/04/22/derin-savas

Friday, April 12, 2013

Ajan Haham Tuncay Güney Ergenekon Davası İtiraflarını Yaptı Sonunda

Ulusal Kanal, Tuncay Güney, Ümit Zileli, Ergenekon Davası

Wednesday, April 10, 2013

Abdullah Gül’ün villadaki yeni “PAM” örgütlenmesi..... Ahmet Takan

Yine klasik bir Ankara Salı’sında Türkiye Büyük Millet Meclisi koridorlarındaydık. MHP grup toplantısı başlamış, Devlet Bahçeli var gücüyle AKP iktidarına bindiriyordu. Bahçeli, “açılım sürecine”, “akil adamlara” saydırırken kulislerde muhtelif yorumlar yapılıyordu. Kimi “çok iyi gaz alıyor” diyor kimileri de “bu söylemlerin bile MHP’nin oy oranını durağandan artıya çevirdiğinden” bahsediyordu. Esas heyecanlı bekleyiş AKP kulislerindeydi. “Muhteşem” gelmeden saatler önce bilumum zevat “geçiş yollarında” yerlerini almış ve konuşlandıkları kritik noktaları kaybetmemek adına sağa sola adım bile atmıyorlardı. Gazetecilerin gündeminde ise yeni anayasa yapımında gelinen son nokta ile CHP-AKP arasındaki “açılım sürecinde” komisyon kapışması vardı. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ı yakalayınca ayak üstü soru bombardımanına tuttuk. CHP’li Faruk Loğoğlu’nun, “toplumsal mutabakat komisyonunu andıran” komisyon önerisini Bekir Bozdağ pek ciddiye almadıklarını anlatan ifadeler kullandı. Kendilerinin Meclis’e getirdikleri araştırma komisyonu önerisini hatırlattı. Geçmişteki tartışmalardan bahsedip, CHP’yi eleştirdi. Yani; çok fazla bir şey söylemedi Bekir Bozdağ. Burada bir noktanın altını çizmekte çok fayda var. Eskiden siyasi kulisler denince Ankara’da akla TBMM gelirdi. AKP iktidarı ile birlikte bu kavramın da içeriği çok değişti. Salı günleri TBMM’de yalnızca kulisin kırıntısına ulaşabiliyorsunuz. Meclis’i devamlı takip eden muhabir arkadaşlarım çok iyi bilirler; diğer günler de hava-cıva. Ankara’da gerçek siyasi kulislere ancak; Çukurambar, Balgat, Söğütözü, Çayyolu, Ümitköy, Çankaya Yıldız’daki bazı mekanlar ile bazı cemaatlerin buluştuğu evlerde veya tesislerde ulaşabiliyorsunuz. Bu Salı da Meclis kulislerinde turlamamın esas sebebi adı geçen yerlerden aldığım bilgileri farklı kaynaklardan doğrulatabilmekti. Meclis’in AKP kulislerinde her zamanki dağınıklık vardı. Gülcüler, Tayyipçiler, takipçiler, iki arada bir deredeciler.. İşte size AKP’den son havadisler; Gülcülerin yüzü gülüyor. Abdullah Gül, yeni parti çalışmalarına biraz daha hız vermiş. AKP’nin kuruluşu öncesindeki metodun aynısını uyguluyormuş. Abdullah Gül, AKP’nin altyapısını “PAM” adını verdiği (Politik Araştırmalar Merkezi) düşünce kuruluşunda örgütlemişti. Merhum Erbakan Hoca, AKP kurulana kadar “PAM”ı kendi partisinin düşünce kuruluşu sanıyordu. Söylenen o ki; Abdullah Gül eski “PAM”ın bulunduğu Çankaya Yıldız’daki sokağın yakınında bir yerde bir villa kiralatmış. Bu villada muhalif AKP’liler, yeni bir siyasi düşünce kuruluşu çatısı altında faaliyet göstermek adına buluşuyorlarmış. “Muhteşem” var gücüyle villaya giren çıkan AKP’lileri tespit ettiriyormuş. Villanın müdavimleri arasında klasik Gülcülerle birlikte en çok 3 dönemlikler varmış. İktidar partisinde büyük bir “akil adamlar” ve yeni anayasa sıkıntısı var. Abdullah Gül’ün villasına gitmeyen muhalifler, Meclis içinde kütüphane dahil farklı mekanlarda toplantı üstüne toplantı yapıp “durum değerlendirmesi”nde bulunuyorlar. AKP’deki “açılım muhalifleri”, “akil adamlara” çok tepkililer. Bana bile “bunlardan hangisi bizim çizgimizi temsil ediyor?” diye sorup “Tayyip Bey büyük hata yaptı. Bu akil adamlar işine hiç girmeyecekti” diyorlar. AKP’de yüzüne en çok gülünen ve arkasından da bir o kadar atılan adamlar listesinin başında Ankara Milletvekili ve “Muhteşem”in akıl hocası Yalçın Akdoğan var. AKP’li muhaliflerin anlattıklarına göre; parti içinde kapışma Haziran ayında doruk noktasına çıkacak. Niye? Çünkü: Cemil Çiçek’in Meclis Başkanlığı süresi dolacak. Haziran ayı, AKP içindeki kırılmaların en netleştiği ay olacak. AKP’nin kendi akil adamları Abdullah Gül’ün 75, Cemil Çiçek’inde 20-30 civarında milletvekilini partiden sökebileceği iddiasında. AKP’den son kulis notu; Pazartesi günkü Anayasa Uzlaşma Komisyonu toplantısından sonra Meclis Başkanı Cemil Çiçek, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin vasıtasıyla “Muhteşem” e mesaj göndermiş; “Bırakın komisyon, çalışmalarını tamamlayıp Genel Kurul’a bir metin indirsin. Son söz Genel Kurul’da söylensin. Aksi takdirde getireceğiniz öneri bir AKP-BDP önerisi olur bu da Genel Kurul’dan geçmez, referanduma bile gitmez” diye.. Biraz da siyasi kulislerin CHP tarafına bakalım. CHP’li vekiller Silivri yorgunu. Hepsi kritik dönemeçte Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun attığı adımlara dikkat kesilmiş durumda. Kılıçdaroğlu’nun her söylediğinin ardından yeni yorumlar yapılıp yeni stratejiler belirleniyor. CHP’de genel başkan yardımcısı Faruk Loğoğlu’na “kendi başına kendi kişisel düşüncelerine göre hareket ediyor” diye büyük tepki var. Ulusalcı kanadın önde gelenleri; “Açılım sürecine MHP gibi tavır alamazsak elimizdeki oylar da kayacak. Özellikle biz böyle gittiğimiz takdirde oy potansiyelimiz bu sefer gönüllü olarak MHP’ye kayacak. Geçen seçimlerde kaset meseleleri yüzünden CHP’li seçmen bir defaya mahsus MHP’ye oy vermişti ama bu sefer tamamen elimizden gider” yorumunu yapıyor. Aradan biraz zaman geçmesine rağmen Suriye Devlet Başkanı Esad’a CHP heyetinin yaptığı son ziyaret hâlâ tartışılıyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, kendisine haber vermeden giden bazı vekilleri, “Bundan sonra ilişkilerinizde daha dikkatli olun, biz sosyal barıştan yanayız, Esad’dan yana değiliz. Suriye’de savaş bitsin istiyoruz, bir taraf kazansın istemiyoruz” diye uyarmış. “O kadar kulisleri dolaşıp, bu kadar mı yazdın?” demeyin. Dahası var ama biraz daha olgunlaşıp, sağlamlaşması lazım!..

İPLİKÇİ, Kirli İlişkiler Yumağı. Ergün Poyraz

İPLİKÇİ, Kirli İlişkiler Yumağı Açıklama: Bu kitabımda, başta Mehmet Eymür olmak üzere, siyaset, mafya ve istihbarat örgütlerinin kirli ilişkilerini okuyacaksınız. Dündar Kılıç, Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı, Tarık Ümit, Dursun Karataş, Yeşil, Oflu İsmail, Abuzer Uğurlu gibi isimlerin; Mehmet Eymür, MİT, MOSSAD ve CIA ile bağlantılarını bulacaksınız. Keza; Mehmet Ali Ağca, Bekir Çelenk, Henry Aslanyan ve diğerlerinin de... Öyle ilginç ilişkilerle karşılaşacaksınız ki, "bu kadarı da olmaz" diyeceksiniz. Misal; Dev-Sol/DHKP-C lideri Dursun Karataş'ın MİT'e kaydını yapan Eymür'ün, aynı zamanda "Dev-Sol'la mücadele etsin" diye Alaattin Çakıcı'yı da MİT'e aldığını göreceksiniz. MİT'in dolandırılan paraları, iç edilen uyuşturucuları hakkında bilgi sahibi olacaksınız. Ergenekon sürecinde ifade veren ve Atatürkçüleri tutuklatmak isteyen, ancak Devrimci Karargâh davasında kendi tutuklanan Hanefi Avcı'nın çiftlik evinde bugünün Cumhurbaşkanı ve bakanlarına verdiği brifing ve daha bir çok ilginç dostluklarla karşılaşacaksınız. Bu dostlukların getirdiği olaylara da tanık olacak; Mehmet Eymür, Tayyip Erdoğan, Tuncay Güney ilişkisi yanında Abdi İpekçi, Papa ve Uğur Mumcu suikatlerinin iç yüzleri ile karşılaşacak ve aydın cinayetlerinin katilleriyle tanışacaksınız. Uğur Mumcu'nun yanısıra; Abdi İpekçi, Ümit Doğanay, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç, Dr. Necip Hablemitoğlu ve diğer yurtseverlerin katillerinin, hainlerin işaret ettikleri zeminler yerine; kendi pisliğini örten kedi örneğinde olduğu gibi, örttükleri yerde aranmasının daha doğru olacağına ve kitabımın bunun başlangıcı kabul edileceğine inanıyorum...

Ergün Poyraz/Silivri Cezaevi-

 Sayfa 101: Çiller ve Eymür "Mehmet Eymür, Tolga Atik, Nuri Gündeş ve Korkut Eken..." (...)

 Sayfa 102: Mehmet Eymür MİT'ten iki defa kovularak bir başka rekora imza atıyordu. (...)

 Sayfa 121: O arabada Çatlı ve Bucak'ın şoförlüğünü İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ yapıyordu ve suikastın "içerdeki ayağı" Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'a altı ay önce onun bağlantılı olduğu temizlik şirketinin yerleştirdiği ileri sürülüyordu. (...)

 Sayfa 221: Emin Aslan, Mehmet Ağar'ın sağ koluydu.  (...)

 Sayfa 225: Kim şu Hasan Yeşildağ? (...)

 Sayfa 243: Uyuşturucu kaçakçılığı ve kara paradan tutuklanan Metro Turizm'in sahibi Galip Öztürk ile Bakan Suat Kılıç'ın, 18 Ekim 2007'de kurulan Çarşamba Enerji Elektrik Üretim AŞ'de ortak oldukları ortaya çıkıyordu. (...)

 Sayfa 276: Şaban Gülbakar kimdir? Şaban Gülbahar, Fetullah Gülen Örgütü'nün 12 kişilik Yüksek İstişare Kurulu'nda yer alan "4" numaralı isimdir. Ülker ailesinin dünürüdür. Avrasya Bir Vakfı'nın kurucusu ve yöneticisidir. (...)

 Sayfa 243: Çok gizli lobi belgesi de çalma Sayfa 109 ve 345 ve 347 ve daha birçok sayfada yer alan ve "çok gizli" olduğu iddia edilen Ekim 1999 tarihli, "Ergenekon: Analiz - Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme" ya da diğer adıyla "Lobi" ögüt belgesi, Alo İhbar adlı sitede 18 bin kişi tarafından indirilmişti. Bu çooook gizli örgüt belgesi (!) adı bazen Vakit, bazen Akit olan siyasal şeriatçı gazetenin İstihbarat Şefliği'ni de yapan ve Mehmet Eymür'ün en yakın isimlerinden Erdal Şimşek'in, iddianameden yaklaşık dört yıl önce Nisan 2004'te Kum Saati Yayınları'ndan çıkan, "Türkiye'de İstihbaratçılık ve MİT" adlı kitabının 435 - 439. sayfalarından imla hatalarına kadar birebir yürütmeydi. (...)

 Sayfa 314: Abdullah Gül, 9 Temmuz 2007'de gazetelerin Ankara Temsilcileri'ne; "Ümraniye soruşturmasına çok dikkat edin, bu iş çok büyüyecek" demiyor muydu? (...)

Sayfa 318: Avukatın adı; Kemalettin Gülen'dir. (...)

Sayfa 362: Tansu sessiz dinliyordu: "Amerika'ya Türkiye ile ilgili kimsede olmayan bilgileri veriyorsun. Kızım sen casusluk yapıyorsun..." "Aaa, öyle mi?" Dalan: "Bir daha yapma böyle şeyler..." (...)

Sayfa 363: Abromowitz ile kahvaltı yapan, Tayyip, Çiller gibileri Amerika'ya kayıtsız şartsız biat etmeleri karşılığı bu ülkeye Başbakan oluyor. Dalan gibi "Önce Türkiye" diyenler ise "Terörist!.." (...)

Sayfa 450: Eymür'ün hazırladığı MİT raporunda Mustafa Sarıgül adı MİT ve TBMM Susurluk Komisyonu Raporları'nda geçen Ahmet Vefa Küçük ile ortaklıkları nedeniyle geçiyordu. Sarıgül'ün, Türk Amerikan İşadamları Derneği Başkanlığı yapan Zeynel Abidin Erdem ile de çok sıkı fıkı dostlukları vardı. (...)

Sayfa 451: Kumarhaneciler Kralı Suudi Özkan'ın İstanbul Princess Otel'de büro verdiği sağ kolu kimdi? Elcevap: MİT Kontrterör Dairesi Sabık Başkanı Mehmet Eymür! (...)

Sayfa 453: Zeynel Abidin Erdem'in yanında çalışan Fikriye Bengü Caymaz kimin kızı? Yaşar Büyükanıt'ın! (...)

 Sayfa 454: Mustafa Sarıgül, MİT ve TBMM Susurluk Komisyonu raporlarında adı geçen Ahmet Vefa Küçük ile 7 Eylül 1995 tarihinde ortaklaşa Vefa Petrol ve Turizm İşletmeleri Sanayi ve Ticaret Ananim Şirketi'ni kurmuşlardı. Sarıgül'ün ortağı ve Fenerbahçe camiasının yakından tanıdığı Küçük, yeraltı dünyası ile yakın ilişkiler içindeydi. (...)

 Sayfa 455: Mustafa Sarıgül ne zaman Tv'lerde boy gösterse, ardından bağlantılı olan isimlere polis operasyon yapıyordu. Sarıgül gene son günlerde, sokak itleri için rehabilitasyon merkezi açacağını Tv şovları ile duyuruyordu. (...)

 Sayfa 493: Bugün darbe karşıtları arasındaki başrolde yer alan bir görüntü veren Nazlı Ilıcak, dün 16 Ekim 1980'de: "12 Eylül bir darbe değildir, diyen Orgeneral Kenan Evren'e tamamıyla katılıyoruz" şeklinde yazılar yazarak, Evren'i kutsuyordu. 16 Ekim 1980 tarihinde ise "12 Eylül'ün gerekçesi haklıdır" diye yazıyordu. (...) 

Sayfa 494: Nazlı Ilıcak darbeleri sevdiği kadar sıkıyönetime de hayrandı. 17 Aralık 1978 tarihinde şu satırları kaleme alıyordu: "13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba asker..." (...)

 Sayfa 519: Ve Fetullah Gülen, Papa'ya "Sizin hizmetkarınızız" derken neleri kastediyordu. Alçak adamın yükselmesi, maymunun ağaca tırmanmasına benzer; yukarı çıktıkça, kıçı daha çok gözükür... (...)

Sayfa 528: 18 Ekim 2005 tarihli star Gazetesi'nde Faruk Mangırcı, "Bu kadar demokrasi fazla" başlıklı yazısında, bir internet (SESAR) sitesinde yer alan ve Başbakan Erdoğan'a sorular başlığı ile yayınlanan yazılara dikkat çekiyordu. Bu haberler gazete sayfalarına yansımasına rağmen cevap verilemeyişi de, olayı ilginç kılan gelişmeler arasına katıyordu. Erdoğan ve Mason ilişkisinin açıklandığı ve Erdoğan'ın AKP Genel İdare Kurulu'nda söylediği iddia edilen yazı özetle şöyle idi: "Tüm dünyadaki Yahudi lobilerinin ve Mason'ların desteğini aldık. Artık Türkiye'de her istediğimizi yapabiliriz. Ordu da Mason'ların kontrolünde.Tüm Paşalar Mason ya da Mason'ların kontrolünde! İsrail ile stratejik işbirliği yapıldığı için paşaları İsrail bağlantılarımız ile bağladık. Masonlar, Mason Locaları'nın kapatılmasının hesabını; Kemalizm'i, Atatürkçülüğü, Atatürk'ü Türkiye'den silerek, intikamlarını Atatürk'ten alacaklar. İshak Alaton, bana bu konuda teminat verdi."