Saturday, September 14, 2013

Necip Hablemitoğlu cinayeti--- Mehmet Eymür

Necip Hablemitoğlu cinayeti


Mehmet Eymür

Geçenlerde bir kanalda faili meçhul cinayetlerle ilgili bir açık oturum vardı. Üzerinde durulan isimlerden biri de Necip Hablemitoğlu idi. Geçmiş yıllarda şahsımla ilgili ağır ithamlarda ve hakaretlerde bulunduğu için çekiştiğimiz Hablemitoğlu’nu Perinçek’in (Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın) ABD temsilcisi Tuğrul Keskingören’in yönlendirdiği anlaşılmıştı.

Hablemitoğlu “Cumhuriyete Aydın İhanetinin Belgesi ve Düşündürdükleri” başlıklı yazısında; “Adı her ne olursa olsun, "merkez", "enstitü", "vakıf temsilciliği" gibi akademik oluşumlar, Fransa, İngiltere ve özellikle de ABD'nde harekete geçirilmelidir. Bu görevler için Türkiye'ye bağlılığını fazlasıyla kanıtlamış Atilla Ongun, Tamer Bacınoğlu, Dr. Yağmur ve Dr. Buğra Atsız, Tuğrul Keskingören gibi konularının uzmanı Cumhuriyet aydınları mevcuttur” diyordu.




Hablemitoğlu herhalde Atilla Ongun ile Tuğrul Keskingören’i ayrı kişiler olarak biliyordu. Esasında Tuğrul Keskin, Tuğrul Ongun gibi çeşitli isimler de kullanan hep aynı şahıstı.

Atatürkçü Düşünce Derneği yayınlarında, ABD Arlington'da faaliyet gösteren “Turkish Cultural and Political Center”ın yöneticisi olarak bilinen, 1.nci Ergenekon iddianamesinde de adı geçen, ismi var, cismi yok Atilla Ongun…

Bir zamanlar ABD’deki PKK’nın ofisinde çalışan, çok yönlü ilişkileri bulunan, Yahudi-Hıristiyan bir ailenin kızı Amerikalı Sharon Watkins ile evli, Ebulfeys Elcibey’den, Iraklı, İranlı Türkmen liderlere, Necip Hablemitoğlu’na kadar herkese yanaşan, Ülkücü, sosyalist, ulusalcı, karmaşık ilişkilerin ortasındaki kişi. Hem istihbarat elemanı, hem akademisyen, hem de gazeteci. Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın ABD temsilcisi, “Açık İstihbarat” isimli sitenin yazarlarından...




Necip Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfları ve onların Türkiye’ye yönelik faaliyetleri hakkında yazdığı bilgiler, doğru bilgilerdi. Ankara’da MİT Kontr-Espiyonaj bölümünde çalışırken bu konuda çok kapsamlı bir rapor hazırlandığını, hatta bu raporda Almanlara hizmet eden bazı milletvekillerinin adının bulunduğunu biliyordum.

Bu sebeple ve Hablemitoğlu’nun yazılarında da devlet yazışmalarına mahsus resmi dil kullanıldığı intibaını aldığımdan onun MİT veya daha büyük bir ihtimalle Milli Güvenlik Kurulu’na bağlı olarak faaliyet gösteren TİB (Toplumla İlişkiler Başkanlığı) için çalıştığını düşünüyordum.

Hablemitoğlu’nun “Türkçü-Turancı” Nihal Atsız’ın oğulları Dr. Yağmur Atsız ve Dr. Buğra Atsız ile münasebetinin derecesini ve onlardan sitayişle bahsetmesinin nedenini bilmiyorum. Bildiğim Tuğrul Keskingören veya en son ismiyle Tuğrul Ongun’un yanlış bir adres olduğu.




Diğer isim Tamer Bacınoğlu’na gelince, onun “Türk öcüsü yapmak” diye tercüme edebileceğimiz İngilizce, “The Making of Turkish bogeyman” kitabı ile eşi Alman asıllı Andrea Bacınoğlu ile birlikte yazdığı ve ASAM, “Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi” yayınları arasında bulunan “Modern Alman Oryantalizmi” isimli kitap, Hablemitoğlu’nun Almanya ile ilgili yayınlarıyla aynı paralelde gözüküyor. Hablemitoğlu’nun Bacınoğlu’ndan etkilenmiş olması mümkün.

Basında, Necip Hablemitoğlu’nun akademik hayatında haksızlıklara uğradığı ve bundan dolayı birçok profesörle davaları olduğu haberleri yer almıştı. Geçmişte bana e-posta yollayan bir öğretim görevlisi ise şöyle diyordu: “Bu kişi, A.Ü. SBF Basın Yayın Yüksek Okulu mezunudur. Osmanlıca bilmediği halde A.Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde doktora yaptırılmıştır. "Osmanlıca bilmeyen bir kişi Mustafa Kemal ve dönemine ilişkin doktora yapıyor!". Bundan daha vahim bir olay düşünülebilir mi? Osmanlıca ve yabancı dil bilmediği için sınıfta kalmıştır. Bunun sonucunda da "kendisini vazgeçilmez sanan bu kişi", şereflerine ve haysiyetlerine düşkünlüğü tartışılmaz pek çok hocaya iftira atarak mahkeme kapılarında sürünmelerine yol açmıştır. Bu kişinin ailesi Romanya-Moldova göçmenidir. Bu kişi hakkında eskiden mensubu olduğunuz kuruluşun daha geniş bilgisi olması gerekir. Daha geniş bilgi alabilmek için Prof. Dr. Mustafa Kafalı (AÜ DTCF Öğretim Üyesi), Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman (Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak.), Prof. Dr. Refik Turan (Kastamonu'daki okulun Dekanı), Prof. Dr. Reşat Genç (Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu eski Başkanı) gibi hocalara başvurulmasında fayda vardır. Bu kişinin Devlet Bakanı Prof. Dr. Abdülhaluk Çay ile enişte-kayınbirader ilişkisi olduğu da söyleniyor. Üniversite hocalığı kimlere kalmış, Atatürk dönemini araştırma ve genç beyinlere anlatma kimlerin diline bırakılmış, gerisini de sizeler bulun."




Necip Hablemitoğlu 18 Aralık 2002 tarihinde, hala faili meçhul cinayetler arasında yer alan vahşi bir eylemle öldürülünce, “Yolsuzluk.com” isimli ve daha ziyade askeri yolsuzluklarla ilgili yayın yapan site yukarıdaki başlığa yer verdi. Yolsuzluk.com cinayetin nedenini açık bir şekilde belirtiyor, manşette şöyle diyordu:
“Hablemitoğlu'nun katil ya da katilleri dev askeri ihalelerde halkın cebinden çıkacak milyarlarca doları göz ardı edip kendi cebine girecek birkaç milyon dolar rüşvetin peşinde koşan resmi-sivil üç beş tüccar, Bergama’da saf Anadolu köylüsünün kanını emmeye çalışan bir kaç emperyalist ve uşağı, bunların vakıf adı altında kökü dışarıdaki uzantılarıdır! Halkın kendisine verdiği rütbe ve itibarı şahsi çıkarlarına alet eden ve sitemizde bir çöp sepeti gibi ortaya dökülen yolsuzlukları sebebiyle rahatları bozulan bir gurup alçak Hablemitoğlu'nu katletti.”

Yolsuzluk.com Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili olarak üç başlık altında şu bilgilere yer verilmişti:

”Alçaklar - Sitemizin yayınlarına bilgi, belge ve manevi destek veren büyük vatansever Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu hunharca katledildi. «Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim görevlilerinden Doçent Doktor Necip Hablemitoğlu, evinin önündeki park yerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi». Haberi bu kadar kısaca geçti haber ajansları. Oysa katledilen Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm değerlerinin yılmaz bir savunucusu, vatan kahramanı ve aldığı tüm tehditlere rağmen bilimsel çalışmalarından asla ödün vermeyen bir Cumhuriyet aydınıydı. İsmi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu’ydu… Hablemitoğlu’nun çok kimsenin bilmediği bir yönü vardı; sitemizin içerik yönetimine aktif olarak katkı sağlayan önemli kişilerden biriydi. Kendisiyle sık sık mesajlaşır, ülkemizde dönen dolaplara yönelik bize aktardığı bilgi notlarını değerlendirir ve önemli haberleri ülke kamuoyuna duyururduk. Aşağıya bunların bazılarını alıyor ve eli kanlı alçaklara sesleniyoruz: ‘Kanına girdiğiniz aydın insan gibi binlercesi görev beklemektedir. Bugün onu ve bizleri susturmayı deneyebilirsiniz. Geçici olarak başarılı da olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki, aydınlanma ateşi bir gün sizi yakıp, duman edecektir.”




“Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok! - Basılmamış kitabının önsözü vasiyeti gibiydi! Sevgili insan, büyük fikir adamı ve aile babası Necip Hablemitoğlu'nu evinin önündeki saldırıda kaybettik. O, ulusun değerlerini kendisinden üstün tuttu. Hiç durmadan ulusun kayıtsız şartsız bütünlüğü için çalıştı. Kendini bu vatan için tehlikeye attı ve KEMALİST olduğu için öldürüldü. O'nun yaşadığı tehditlerin korkunçluğunu ve gösterdiği büyük özveriyi henüz basılmamış kitabının sonsözü olarak okuyabilirsiniz. Bu kitabı dinlenmeksizin, uzun emeklerle yazmıştı. Henüz basılmamıştı. Ancak bu kitap, birilerinin tezgâhına gölge düşürdüğü için Sayın Hablemitoğlu'na bu hain saldırı düzenlenmiş olabilir. Ancak O'na kıyanlar şunu bilmelidir: BİZ BİR ÖLÜR BİN DOĞARIZ. Hepimizin başı sağ olsun”.

Yeter Artık!! - Yolsuzluk.com’dan önemli açıklama: Sayın halkımız. Bu site yayına başladığı günden bu yana aldığı tehdidin, resmi-gayrı resmi sindirmenin, göz korkutmanın haddi hesabı yok. Yüce Gazi’nin çizdiği uygarlık ufkuna doğru yürümeyi hedefleyen sitemize atılan iftiralar, yapılan engellemeler, aldığımız tehditler, korkutmaları buraya yazmak gereksiz. En son iki arkadaşımız sebepsiz yere, kimliği belirsiz ancak güçleri belirgin bir takım şahıslarca gözaltına alınıp, saçma sapan bir sorgulamadan sonra ailesine zarar verileceği tehdidiyle bizlerden uzaklaştırıldı. Ve son olarak da büyük vatansever Hablemitoğlu’nun başına gelenlerin acısını ruhumuzun derinliklerinde hissediyoruz. Türkiye'nin, Atatürk'ün çizdiği ufukta ilerleyebilmesi için her şeyden önce bünyesindeki pisliklerden sıyrılması ve yolsuzluklardan arınması gerektiği düşüncesiyle bir yıldır yayın kadromuza omuz veren, sitemizde ve yolsuzluk dosyalarında büyük emekleri bulunan Hablemitoğlu, Çankaya Portakal Sokakta bulunan evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonunda hayatını kaybetti”.




“Burada açıkça yazıyoruz: Hablemitoğlu'nun katil ya da katilleri dev askeri ihalelerde halkın cebinden çıkacak milyarlarca doları göz ardı edip kendi cebine girecek birkaç milyon dolar rüşvetin peşinde koşan resmi-sivil üç beş tüccar, Bergama’da saf Anadolu köylüsünün kanını emmeye çalışan bir kaç emperyalist ve uşağı, bunların vakıf adı altında kökü dışarıdaki uzantılarıdır! Halkın kendisine verdiği rütbe ve itibarı şahsi çıkarlarına alet eden ve sitemizde bir çöp sepeti gibi ortaya dökülen yolsuzlukları sebebiyle rahatları bozulan bir gurup alçak Hablemitoğlu'nu katletti. Yolsuzluk.com çok yakında bunların isimlerini tek tek verecek. Yolsuzluk.com bu alçakların uykusunu kaçırmaya devam edecek. Hablemitoğlu Türklük idealine yürekten inanmış bir Atatürk sevdalısıydı. Atatürk Türkiye’sini, Atatürk'ün çizdiği ufukta tutacak tek gücün Türk Silahlı Kuvvetleri olduğu gerçeğini çok iyi biliyordu. Sitemizle ilgili yaptığımız görüşmelerde, ülkemizi içeriden ve dışarıdan saran onlarca tehdit karşısında dimdik ayakta kalabilecek bir ordunun hiçbir şekilde siyasi hırslarla kirlenmemesi gerektiğine, başka üst düzey komutanlar olmak üzere bütün ordu mensuplarının maddi çıkar beklentileri ile gerçek görevlerini ihmal etmemesi gerektiğini sık sık ifade ediyordu. Gerek kendi bağlantıları sayesinde elde ettiği bilgileri ve gerekse de dostlarımızdan gelen yolsuzluk ihbarlarını tek tek değerlendirerek bir akademisyen titizliği ile yayına hazırlar ve hepimizi hayrete düşürecek yolsuzlukları bir solukta ortaya çıkarırdı. Hablemitoğlu, Türkiye'deki Alman istihbarat kuruluşları hakkındaki araştırmalarını da bizimle paylaşmaktan zevk duyardı. Ankara Üniversitesi'nde öğretim görevliliği, Türk dünyası, irtica, yabancı istihbarat birimlerinin ülkemizdeki faaliyetleri ile ilgili büyük araştırmalar, dergi ve internet yayıncılığı gibi her birisi bir insana yetecek onlarca iş arasında Yolsuzluk.com’a vakit ayıran yiğit bir Türk aydınını kaybetmekten dolayı büyük bir şok yaşıyoruz. Her zaman sevgi ile andığı biricik eşi Sayın Şengül Hablemitoğlu ve iki güzel kızı Uyvar ve Kanija'nın durumu ise en büyük üzüntümüzdür. Kendilerine başsağlığı diliyor ve sahipsiz olmadıklarını haykırıyoruz. Bir sevdalısı daha yitiren Türk milletinin başı sağ olsun. Atatürk'ün izinde daha binlerce Hablemitoğlu feda olmaya hazırdır. Editörün önemli notu: Bu olay psikolojimizi paramparça etmiş ve üzerimizdeki baskının ağırlığının ne kadar büyük ve dehşetli olduğunu göstermiştir. Sitemizi biraz toparlanana ve bu ülke üzerinde oynanan oyunları daha net şekilde açığa vurabilecek güce ulaşana kadar güncellemeyi düşünmüyoruz. Bu durum, kansızlar, sülükler, çanak yalayıcılar ve onların işbirlikçileri için geçici bir zafer olarak görünebilir. Ancak laik ve demokratik bir ülkenin genç nesli olarak diyoruz ki, Alçaklar susturamayacaksınız ve çok yakında yine karşınızda olacağız. Üstelik bu sefer öldürmeniz bile yetmeyecek! Merhum Hablemitoğlu gibi haykırıyoruz; Türk’üz ve Başka Türkiye yok!!! Saygılarımızla”




Askerlere yakınlığı ve hatta bir kuvvet komutanına müşavirlik yaptığı bilinen, Genelkurmay Başkanının eşine yolladığı başsağlığı mesajında “Cumhuriyetin temel niteliklerinin ve Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu kıymetli eşiniz, değerli araştırmacı, yazar ve öğretim üyesi” diye bahsettiği ve Genelkurmay’ın tam kadro cenazesine katıldığı Doçent Hablemitoğlu, aynı zamanda “M-60Tankları Modernizasyonu. Paşalara 10 milyon dolar rüşvet” gibi askeri yolsuzlukları yazan Yolsuzluk.com’un önemli bir haber kaynağıymış... Hablemitoğlu’nu katledenleri tek tek açıklayacağını belirten ve sabırsızlıkla beklediğimiz Yolsuzluk.com, daha sonra İnternet’ten silindi, gitti.“

Gerçek Ergenekon isimli sitede Necip Hablemitoğlu ile ilgili bazı iddialar var. Önemli olan bu iddiaların “eğer sahte değilse” resmi bir belgeye dayanması.




Sahte Türkçüler başlıklı sayfada şunlar yazmaktadır: “Bu sayfada Ergenekon ve Avrasya Stratejisi hareketleri içine sızmış çok yüzlü kişileri tanıtacağız. PKK'LI TURANCI! - Dr. Necip Hablemitoğlu (Mehmet Eymür, www.atin.org sitesinde bu şahıstan "Hable-mitoğlu" şeklinde bahsetmektedir) Yeni Hayat(Türkçü) ve İleri2000 (solcu-Kemalist) dergilerinin ve organizasyonlarının devamlısıdır. 1989'da PKK'ya yardım ve yataklık yapmaktan tutuklanmıştır. (Belgenin orijinalini okuyabilirsiniz)




“MGK'da çalışan onlarca subayın isimlerinin (sahte doktora davasında) gazetelere yansımasını ve yıpratılmasını sağlamıştır. Belirgin vasfı, Osmanlı'dan bahseden herkesi şeriatçı ve Türk dünyasına hizmet eden herkesi CIA ajanı olarak suçlamasıdır.
Çocukluğundan itibaren istihbaratçılık oynamaya meraklı. Evinin önüne park eden Bulgar kamyonlarını (Kırım göçmenlerini izletmek için) KGB gönderiyor diye taşlatırmış. Babasını istihbaratçı kimliği kullanarak DDY'nda iyi bir göreve tayin ettirmişti. HANİFİ ALTAŞ: Sadece Yeni Hayat'ı çıkarmakla yetinmiyor, aynı zamanda Aydınlık yazarı... ERGUN POYRAZ: Gündemdeki Tayyip Erdoğan kasetini ve geçen seneki Fethullah Gülen kasedini güzide medyamıza pazarlayan kaset bezirgânı. Klasik bir istihbarat ayakçısı. Gazeteci Tuncay Özkan bu arkadaşımızı sosyal demokrat sanıyormuş! Sahte Türkçülerin Karargâhları: Yeni <b>Hayat Dergisi. ULUSALCI VE TURANCI (!) AVRASYACILARI BULUŞTURAN DERGİ: İLERİ2000

MOSSAD UYUMLU SOSYALIST: FAİK BULUT - Bu grubun haber kaynaklarından biri de Yazar Faik Bulut'tur. Şubat 1973’de Israil timlerinin vurduğu Nahr Al-Bared kampında 37 terörist ölmüş, 65'i de yaralanmıştı. Burada Aydınlık gurubuna mensup Türkler de vardı. Bunlardan, aralarında Bora Gözen'in de bulunduğu 8 kişi, operasyon sırasında İsrailli komandolarca öldürüldü. Komandolar, yaralı olarak ele geçirdikleri Faik Bulut’u yanlarına alarak Israil’e döndüler. Faik Bulut, Mossad tarafından sorgulandıktan sonra hapis cezasına çarptırıldı ve 7 yıl 2 ay İsrail'de hapiste kaldı. Bu arada, İsrail'e MİT'ten Mikdat Alpay giderek Bulut'un sorgulamasına katıldı. 1980'de ceza evinden çıktıktan sonra Türkiye’ye döndü ve bir müddet Aydınlık dergisinde çalıştı. Türkiye'ye dönüşünde Bulut'u İsrailli bir bayan avukat savundu! Şimdilerde İslamcılık uzmanlığından para kazanıyor! Gerçek Ergenekon.”

Necip Hablemitoğlu’nun kederli ailesini bu yazılarla üzmek istemem. Bunları yazmamdaki amaç doğruları bulmak, adalete ve faili meçhul cinayetleri araştıran savcılara yardımcı olmak için… 

Friday, September 13, 2013

Masonlar'dan Adnan Oktar'a bağlılık yemini

Masonlar'dan Adnan Oktar'a bağlılık yemini

Son zamanlarda yaptığı açıklamalar ile büyük yankı uyandıran Adnan Oktar canlı yayında Masonları ağırladı.

Masonlar'dan Adnan Oktar'a bağlılık yemini / Son zamanlarda yaptığı açıklamalar ile büyük yankı uyandıran Adnan Oktar canlı yayında Masonları ağırladı.
SON TV Son zamanlarda yaptığı açıklamalar ile büyük yankı ve tepki uyandıran Adnan Oktar canlı yayında Masonları ağırladı. Kendi program yaptığı A9 kanalında yayınlanan programda İtalyan Büyük Locası Büyük Üstadı Adnan Oktar'a 33.derece Mason Diploması takdim edildi." Öte yandan İtalyan Mason Üstadı Oktar'a "emrinizdeyim" dedi.



MASONLUK NEDİR?



Masonluk, kökleri her ne kadar 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başlarına kadar dayanıyor olsa da, 24 Haziran 1717 tarihinde Londra'da bir araya gelen dört locanın girişimiyle Londra Büyük Locası'nın kurulması ile başlar. Masonlara göre masonluk akılcılık, bilimsellik ve insanlığın oluşumundan bu yana ortaya çıkarak, insanlığın gelişimine ve bilgi birikimlerine katkıda bulunmuş bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan örgüttür. Dünyanın birçok ülkelerinde 5 milyon üyesi ile değişik biçimlerde mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda'da 480.000; Amerika Birleşik Devletleri'nde ise 2 milyona yakın üyesi bulunmaktadır. Masonluğun değişik kolları, arasında Masonluğun yapısal bir kuralı olarak duyurulan üstün bir yaratıcıya inanmanın da bulunduğu bazı moral ve metafizik idealleri paylaşırlar.



İLK BÜYÜK MASON LOCASI'NIN KURULUŞU



24 Haziran 1717'de İngiltere'de 4 Loca bir araya gelerek, ilk Büyük Loca'yı, İngiltere Büyük Locası'nı kurdular. Kısa zaman içinde İngiltere'deki diğer Locaların da katılması ile genişlemiş ve 1723 yılında Büyük Loca, geleneksel ve kadim yasalarını derleme görevini Protestan bir Rahip olan James Anderson'a vererek ilk yazılı anayasasını oluşturdu ve Masonluğun, ara vermeden sürdürülecek olan, yazılı tarihi ve ilk yazılı yasaları böylece resmen başlamış oldu.



Doğu Katolik Klisesi Başpiskoposu Sn.Mancini ise Adnan Oktar'a "Siz tüm dünyayı kurtarmak isteyen bir insansınız." dedi.

Thursday, September 12, 2013

Lo Faruk: Washington’da Türk elçisi Ankara’da Amerikan sözcüsü [Yalçın Küçük]

Lo Faruk: Washington’da Türk elçisi 

Ankara’da Amerikan sözcüsü

Yalçın Küçük
ŞEYTANCA – Aydınlık, 12 Eylül 2013

İkisi de akepe iktidarı elçisidirler, çok bilgisiz olduklarını görüyoruz, Kahire'ye gidiyorlar, "General Sisi ile bir randevumuz yok çünkü ordu bizim muhatabımız değil," buyurmuşlar; ah diplomasız diplomatlar, El Sisi hem bakan ve hem de başbakan yardımcısıdır; bunlar hâlâ kendilerini Erdoğan'a bağlı biliyorlar.
Erdoğan Mısır'a gitmelerine çok kızıyor, ürkek elçiler mazeret ve hafifletme peşindeler.
Öyle, gördüklerini, Erdoğan'ın Hariciye Vekili Davutoğlu'na arzedecekler, yaranmak üzere ilan ediyorlar ve eğer kabul ederse, bir de Gül'e çıkıp elini öpecekler.
Güzel, peki kimdirler, Korutürk Osman ile Lo Faruk namlarında olup ve hatta kendilerini cehepe'den milletvekili sanıyorlar.
Ben ise, Korutürk Osman'ı bir kenara koyarsak, Barzani nezdinde Amerikan politikalarını savunurdu, Lo-zade Faruk'u, Ankara'da bir Amerikan sözcüsü biliyorum.
Cehepe mikrofonlarında o tarzda konuşuyor; Kılıçdaroğlu icara vermiştir. Kelamı ve ispatları devamımızdadır.
Sırların peşinde
Sisi'yle konuşsalardı, mealini öğrenirdim, pek üzüldüm; peki, nasıl mı, bir usulüm var.
Ancak önce bir tarih malumatı gerekiyor:
27 Mayıs Devrimi olmuş, derhal yeni hükümeti açıkladılar, Amiral Fahri Korutürk'ü, sefir Osman Beyefendi'nin pederi idi, Dışişleri Bakanı yaptılar.
Ancak bakanlığı tam altı saat sürmüştü, indirdiler ve yerine Selim Sarper'i bindirdiler.
Bir açıdan pek de iyi yaptılar çünkü olup bitenleri, yıllar sonra olsa da, siyonist ve Washington'ın habercisi olan işte bu Sarper'den öğreniyordum; Cemal Gürsel için, başbakan ve devlet başkanı iken, görüştüğü Amerikan ricaline, "mankafa" diyordu.
Kitaplarımda var, Amerikan diplomatik belgelerinden çıkarıyorum ve orada açıklıkla yazılıdır.
Soğuk Savaş'a doğru
Malum hikâye, Moskova'nın Türkiye'den toprak ve üs istediği iddiası ve skandalı var.
Bir, 1958 yılında Ben-Gurion'un Ankara'ya inip, gizli bir "ahit" ya da ibrani "brit" imzaladığını, sanki iki devlet birleşmişti, gizliyorduk, ben çıkardım, iki, toprak ve üs talebine de "hikâye" dedim; Sovyetler yıkıldı, arşivler pazarda, kimse beni tekzip etmiyor, yalan artık yalandır.
Ve o sırada Sarper, Moskova'da sefirdir, Molotov ile görüşen adamdır; ancak görüşmeyi ilkönce, aynı tarihte Moskova'da, Amerikan Büyükelçisi Harriman'a anlatmış, Amerikan gizli belgelerine yerleştirmişler.
Burada Sovyet tehditlerinin izi dahi yoktur; "sağolasın" Yahudi aşığı ve tabii öyle, Selim Sarper diyorum.
Ve Sisi ile konuşsalar bulurdum, inanıyorum.
Ümit benim kuvvet şurubumdur, ilan ediyorum.
Aile hadisleri
Kız kardeşim Nilüfer'i çok severdim, eşini de, ikisi de göçtüler, Yargıtay'da yargıç eşi Kadirli'dendi, Faruk Bey de aynı yerden, bu kadar değil, aile hadislerine göre, kız kardeşimin eşi ile Faruk Bey'in eşi çok yakın akrabadırlar; öyleyse tekraren not ediyorum.
Demek ki, tarafsız yazabiliyorum.
Doğru mu, bilemem ama hadislerine göre, doğruluk ve tarafsızlık önemlidir.
Cehepe'deki çözümcü hücreler
Şimdi başlıyoruz, uzatmıyorum; Şahin Mengü de yazdı ve bir, Mengü'den aktarıyorum. "Suriye'deki gelişmelerin en önemli etkilerinden birinin", Loğoğlu, cehepe adına açıklıyor ve şöyledir, "çözüm sürecini sekteye uğratabilecek bir gelişme" olmasıdır.
Bu durumda, Lo Faruk şu sonuca varıyor:
"Türkiye'nin de bu çözüm sürecinde elini çabuk tutması gerekir".
İşte bu, çözüm mü, ne olduğunu bilmiyorlar ve bunu defalarca söylüyorlar, ama "elini çabuk tut, Efendim" diyorlar ve "çözümü çöz", bunu istiyorlar.
Çünkü bu Washington'ın isteğidir ve cehepe mikrofonlarından birisini Washington'a vermiştir.
Gülen'e ve Barzani'ye kalanlar da var, başka zamana bırakıyorum.
Akepe'nin adamları
Lo Faruk üniversite tahsilini Amerika'da yaptı, Brandeis Üniversitesinden mezun oldu, adına bir üniversite kurulan L. Dembitz Brandeis'i, 1856-1941, Amerika'nın ilk ve en mühim siyonisti olarak biliyoruz, ekliyorum.
Amerika'dan sonra Hariciye'ye giren Faruk Bey, 2000 yılında, Ecevit başbakandı, müsteşar oldu ve 2001 yılında Washington'a büyükelçi gönderildi.
Akepe emekliliğine kadar, 2006, sefir tuttu, eşi Mevhibe, bu dönemde Washington'da, Erdoğan'ın eşi Emine Hanım'ı gezdiriyordu, aşırı övgüler düzdüğünü biliyoruz.
Amerika'nın sesi
Washington için önemli olan Barzani Devleti'nin kurulması ve yaşamasıdır; Israel güvenliği açısından şarttır ve Barzani'nin Yahudi kökenini de açıklamıştım.
Ancak artık Diyarbakır Bölgesi PKK'ya verilmeden bu projenin gerçekleşmesi imkansız görünüyor ve PKK ise bu ara hapishanedeki Kürtler'in serbest bırakılmasında ısrar ile acele ediyor.
O kadar öyle ki, "çözüm" artık sadece budur ve Washington'da çözümü hızlandırın demektedir.
Lo Faruk işte bunu tekrarlamaktadır.
Buna "voice of America" da diyorlar.
Israel parmağı
Bir tarih-arasına ihtiyacım var ve belki de ikidir.
Güzel, 1960 yılına yaklaşıyoruz ve bu kez Israel Genelkurmay Başkanı Hayim Loskov, gizlice, Ankara'dadır.
Konuşuyorlar ve kararlaştırıyorlar, arkasından Genelkurmay Başkanı Erdelhun, ikinci Başkan Sunay, Hava Kuvvetleri Komutanı Arıburun, Deniz Kuvvetleri Komutanı Korutürk, Kara Kuvvetleri Komutanı Gürsel, birlikte Tel-Aviv'e gidiyorlar.
Tabii gizlidir, muhatapları, İsrail Harekat Başkanı Yitzak Rabin, birlikte, Suriye'nin zaptı için harekat planları yapıyordu.
Suriye'nin zaptı yakındır ve hepsi, Israel gizli belgelerinde ve buradan da, benim Fitne kitabımda kayıtlıdır.
Amerikan doktrini
Peki, neden olmadı, bu soruya cevap verebilecek güçte ve durumda değilim; ancak Washington'ın görüş değiştirdiğini, daha doğrusu bir doktrin oluşturduğunu düşünebiliriz.
Bu doktrin şudur; Türk Silahlı Kuvvetleri, kendi dışında ve Güney'inde olmayacaktır çünkü Türkler inerlerse bir daha çıkmıyorlar.
Peki doğru mu, bir, "Çuval Geçirme", iki, Türk Kuvvetleri'nin PKK ile ancak kendi sınırları içinde ve üstelik sadece asayiş çerçevesinde mücadele etmesi bu doktrine uygun düşüyor.
Güzel ve buradayız. Monroe misli bir Amerikan doktrinini açıklamış oluyoruz.
ABD sözcüsü Lo Faruk
Çok çok hoş, sınırda silah bu, patlıyor ve Suriye'de savaş yaşanıyor; Devlet Bahçeli, bu durumda Suriye'de, Kuzey'de, özerk yönetim projelerine karşı askeri müdahale önermektedir.
Lo Faruk'un, cehepe sözcüsü olacak, cevabı şudur:
"Askeri müdahale ettiğimiz takdirde ne olacak, ne yapacaksınız, işgal edip orada oturacak mısınız? Bunun Türkiye'deki çözüm arama sürecinde nasıl bir etki yapabileceğini düşünüyor musunuz?"
Peki müthiş ve ben ne görüyorum ve düşünüyorum; sadece Amerika'nın sesini duyuyorum.
Gözlerim kamaşmış; voice of America gürlüyor.
Cehepe bir Amerikalı sesi çıkarmaktadır.
Ve güya bunlar diplomattırlar; bir, "sıcak takip" imkânı vardır.
İki, gidip, Suriye ile birlikte gayri meşru ve mütecaviz kuvvetleri tedip ve pasifize etmek mümkündür.
Geriye dönüş kapısı ise açık; Kore'ye gidiş ve dönüş böyle olmuştur.
Tel Aviv yolcuları
Artık bitirebiliyorum.
Bir, beş yüksek komutandan ikisi, Erdelhun ve Arıburun, 27 Mayıs Devrimi ile hapse gönderildiler, iki, geriye kalan üçü, Gürsel, Sunay ve Korutürk, sırayla cumhurbaşkanı oldular.
Buradaki tesadüfü anlamak zordur ve ben de dillendirmek istemiyorum.
Herhalde Tel-Aviv seferinde bir hikmet olmalıdır, diyorum.
Mısır gizli tarihi
Az kaldı, devam ediyorum; Mısır gizli tarihine göre, 1911 yılında, Devlet-i Türki, Devlet-i Osmani de diyebiliriz ve ol tarihte biz, saf saf, Mısır'ı Osmanlı'nın parçası sanıyorduk, Yahudiler'in yönetime geçtiği yazılıdır, buna inanıyorlar.
Bu inançla olabilir, Erdoğan'ı, yabancı devletlerin sözcüsü ilan ederken, belki de eski dosyalarına bakıyorlar.
Doğru mu, bir İngiliz icadıdır; bilemeyiz.
Kılıçdaroğlu’nun aklıdır, Mısırlılar’a Türkiye’den “darbe” tarihi anlatacaklarmış; herhalde Korutürk Osman babasını, 1911 yılında Selahi Dedesi’nin anlatacaktır.
Ama hiç tavsiye etmem, bilirler; bilirler; Karabulut Kemal bilmez, bizim devrimciler tarihimizin bir ve önemli parçası Mısır'dadır. Mısır bize çok yakındır.
Döküntülerden kurtulmak
Daha neler var, neler; Lo Faruk, ölçüsüz, her konuda konuşuyor ve ben susuyorum.
Söylediğim şudur, artık cehepe, Geç-Baykal ve Erken-Kılıçdaroğlu dönemlerinde, akepe'nin döküntülerinin eline geçmiştir.
Şimdi mesele, cehepe'yi döküntülerden kurtarma meselesidir.
Buna, to be or not to be, this is the question da diyorlar.
Döküntü temizleme aşamasındayız.
Mecelle formülü
Şimdi içimiz-dışımız hukuk oldu ve Geç-Osmanlı'da hukuk ise "mecelle" demekti.
Mecelle mükemmel formüllerle doludur, "sıkışırsa genişler" de bunlardan birisidir.
Ve Uğur Dündar'ın, "Cumhurbaşkanı adayım Metin Feyizoğlu" yazısı, Sözcü, 4 Eylül 2013, tam bir Mecelle formülü oldu.
Çok güzel, çok daraldık, pek döküntülere kaldık, sıkıştık ve şimdi bolluğa yol alıyoruz.
Uğur pek isabetlidir ve Metin Hoca pek formundadır; ve önemli olan hem zenginleşmek ve hem de artık Çankaya'yı, başbakanlığı, genel başkanlığı bihakkın düşünebilmektir.
Demek, yeni bir dönemin kapısındayız.
Keşifler dönemi
Hürriyet'in, 5 Eylül 2013, Nusret Güner Paşa'yı, "yandaş muhalefet" nitelemesiyle birlikte tekraren haber etmesi de, aynı ölçüde bir zenginleşme işaretidir.
Paşa ikbali reddetti, tehlikeyi bir kenara itti, öne çıktı, umut olmakta ve vermektedir.
Ve böylece bir formül daha kendini ispat etmektedir; ihtiyaç keşfin anasıdır, demek artık keşifler dönemine giriyoruz.
Gezi bir keşiftir, panzerin önüne yatmak bir diğeri; ve şimdi duran adam'dan sonra konuşan paşa'yı keşfediyoruz.
Buna da ihtiyacımız vardı, cehepe'de yönetici boşluğuna bir hücum başlamaktadır, öyle görüyorum.
Aslına dönüyor, bunu hissediyorum.
İhvan'dan İhvan'a
Peki Korutürk Osman ile Lo Faruk, onlara ne olacak; bunu önemli bir mesele olarak görmüyorum.
Mısır'da kalırlar, Mursi'ye yardım ederler; Erdoğan'a çalışıyorlardı, şimdi darbezede Mursi sıradadır.
Bir İhvan'dan diğer Ihvan'a; ama bu görünüş, esasında, Amerika'dan Amerika'ya, iş aynıdır.
Acemilik çekeceklerini sanmıyorum.
  
 
Yalçın Küçük (Odatv davası duruşması - 11 Eylül 2013)