Sunday, June 23, 2013

Allah Bu Milleti Usta İle İnkisara Uğratmasın…- Lokman Erdoğan



Allah Bu Milleti Usta İle İnkisara Uğratmasın…- Lokman Erdoğan



Horbo’ya “Siz Ahmet Emin’i değil, bizi, iman davasını yaraladınız!”diyen Necip Fazıl hasta yatağında ziyaretine gelen ziyaretçisine döner ve bence tarihi sözünü, son karakolun son can alıcı cümlesini son nasihatini ve bir ömrün iman davası adına yaşadığı savrulmaları dua tadında dile getirir. Der ki “Allah bir kere de beni bu cemaatle inkisara uğratmasın.” Milleti inkisara uğratan kadroları ve milleti inkisara uğratan proje adamların demeçlerini ve çalışmalarının boyutunu idrak ettikçe Necip Fazıl’ın ne demek istediğini düşünmek çok düşünmek gerekiyor diyorum.

Yıllar önce okuduğum bir kitapta önce alkışlanan sonra ise öldürülen kahramanların hikâyesi anlatılıyordu. O gün bu gündür alkıştan ve abartılı övgüden velhasıl kılık değiştiren övgü cümlelerinden ruhum sıkılır. Bilirim ki hak adına yollara düşen peygamberlere kast eden insanoğlunun karanlık şeceresinde bizim hükmümüz bir nokta bile değildir. Saçlarını Dışişlerinin koridorlarında ağartmış, büyük savruluşlar yaşamış adamın hayatının tek ve tenha günlerinde yazılarımızdaki samimiyeti görerek anlattıklarında bakılırsa bu milletin işi zordur. Bu zorluklar sadece bilgiyle değil ancak ve ancak ihlâsla aşılır. Bu karanlık komitelere karşı sadece seçimlerden zaferle çıkarak başarılı olmak, kanun hükmünde kararnamelerle başörtüsünü serbest bırakmakla, askeri okullarda 24 öğrencinin Kuran-i Kerim dersini seçmesiyle yol kat etmek, yargı paketleri ile şirin gözükmek ve başarılı olmak sanıldığı kadar kolay değildir.




Liderin sokaktaki karizmasının artık Türkiye ile sınırlı olmadığı bilinen bir gerçektir. Son olarak da Mısır’da gösterilen ilgi bunun en güzel örneğidir. Bu ilgi özü itibariyle Türkiye için bir şanstır fakat Türkiye’nin bu şansı nasıl değerlendirdiği daha öz cümle ile değerlendiremediği ortadadır. Arap sokaklarında bir reklam cümlesi ile özetlersek kalite kallavi’dir ama madalyonun birde öbür yüzü vardır. Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası ve yaşadıkları, Ortadoğu dünyasında sokak ile yönetimlerin çok zıt olduğunu 10 milyon Hıristiyan nüfusuna sahip Mısır’ın yöneticilerinin Türkiye ile ümmet olduğunu düşünerek hareket etmek yanıltıcıdır. Nitekim 10 yıllık AK Parti iktidarın da İran’a -ki o İran Yahudilerin en rahat yaşadığı ülkedir- o kadar destek çıkılmasına rağmen mollaların Türkiye’nin kadim sorunlarına karşı hangi olumlu hamlenin altında imzası vardır. AK Parti iktidarı döneminde Arap dünyasında Kıbrıs davasıyla ilgili olumlu bir cümle duyan var mıdır? Hangi Arap ülkesi Kıbrıs’ı tanımıştır yoksa ben mi hatırlamıyorum. Hatırlayan var mı?

Kıbrıs’taki gücümüz demeçlerle kavga ettiğimiz anlaşmalarda dostluğumuzun devam ettiği İsrail’e vurulacak en büyük darbe olacakken neden acaba Kıbrıs sorununda on yıldır olumlu bir gelişme olmadı düşünen var mı?




BM görüşmelerde İran’ın arkasında kale gibi duran Türkiye’nin bu kararlarının arkasında iktidar içindeki İran gücünün etkisi hangi boyutlardadır. Bu etki ile mi Sünni cemaatler bir proje kapsamında iktidarın karşısına düşman pozunda çıkarılmaktadır. Müsteşarlık neden bu konuda ayrıntılı dosyalar hazırlamak için özel birimler kurmaktadır. Daha da önemlisi elindeki iktidar gücünü kimseyle paylaşmak istemeyen Liderin karşına rahatsız edici bir güç olarak çıkarılan dini cemaatlerin hizaya çekilmesinin çalışması bizim sandığımızdan daha mı derin bir projedir. Sıffin savaşından sahabeleri birbirlerini öldürten münafık ve fitne yapının o günden sonra aradan çekildiğini düşünenler tarihin tozlu sayfalarına baksın derim. Çok uzağa gitmeye gerek yok bu yapının Bediüzzaman’ı defalarca zehirlediği, Muhammet Reşit Erol’un üç yıl sonra ölümüne sebep olan zehir ile ortadan kaldırdığını, Özal’ın işini şansa bırakmadan Numan Nuh’un cümlesi ile “Ölmeme ihtimalinin bile öldürüldüğü” artık gün gibi ortadadır. Bu fitne ve münafık yapının yeni konsepti ve yeni oyun kurucuları, eski yanlışları yapmadan ağızlarını daha sıkı tutarak, cep telefonlarını daha dikkatli kullanarak, faili meçhulleri toprağa gömmeden, Liderle çatışmadan, daha sistematik bir şekilde hareket etmekte tabir yerindeyse hareke geçirdiği uyuyan fitne uzmanları ile kristal vazoları birbirine vurarak milletin ruh köküne şamar vurma hazırlıklarını aşama aşama hayata geçirmektedir. Bu proje yapının kadın ve para zaafıyla işlediği esas demirler ve kanal kanal gezerek görevlerini yapanlar, Ergenekon davasıyla Veran hanelere baykuş sesleri ile umut aşılayanlar büyük bir projenin saha adamlarıdırlar. Aslında hayatlarının bütün dönemlerinde başka mahfillerin zaafları dillerden düşmeyen görevlileriydi lakin Allah’tan umut kesilmezdi. Bu isimleri yıllardır hücrede bekleten yapı “Atı alan Üsküdar’ı geçmeden” kadrolarını tek tek sahaya sürme kararı alarak hamlesini yaptı. İlk sahaya sürülen ve kanal kanal gezen son olarak kazık unvanını alan yeni evlilikler yapan kişinin açıklamaları ile başlatılmak istenen süreç bütün kararları alanın himmetiyle tersine döndü ve başlayan Ergenekon Davası ile ne hikmetse faili meçhuller bıçak gibi kesildi. Esas demirin raporları ile de yeni bir sürecin başladığını ve yeni sürpriz isimler beklediğimi belirtsem abartılı olmaz. Bu isimleri burada yazmak da şık olmaz. Bekleyip göreceğiz. Arkalarındaki büyük piar çalışmasının meydana getirdiği sahte rüzgârla kısmen başarılı olan bu isimler için son kullanma tarihleri geçtikten sonra kullanılacak tek cümle vardır. Bize atılan kazıktılar… Bu isimler ailesini ve çocuklarını mana âleminde kaybederek zehirli masal kitabının büyüsüne kapılmış isimlerdir. Bu projelerle birlikte kitaplar yazılmış, savcılıklara suç duyuruları yapılmış, raporlar tekrar yazılmış, terör örgütüyle görüşmeler yapılmış, kamuoyu oluşturulmuş ve nitekim Türkçe olimpiyatlarındaki heyecan arkasındaki derin mana çözülmeden maç ya da konser seyreden kalabalıklarla kıyaslanarak efendim biz daha büyük kalabalıklar toplarız denilerek Liderin insan doğasında bir gedik daha açılmıştır. Hatırlamak lazım ki bu gedikler diğer bir deyimle Muhteşem Süleyman’ı evlat katili yapmıştır. Bu ince çalışmalarla ülkenin iki kristal kadrosunu kavgalı göstermek için Psikolojik Harp taktiklerinin en esaslıları kullanılmaya başlanmıştır. İktidarın lüks tutkunu kadrolarına özel dairenin özel adamları tarafından atılan yem ile başlayan süreç hiç alakası olmayan konular üzerinden cemaat ve iktidar kavgasına dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bilinmelidir ki cennetle müjdelenen insanları düşman haline getiren bu kadro için bu işler aslında çocuk oyuncağıdır.




Ben bu kavganın arka planında Zakkum bahçesindeki Fidanın ve Çankaya’da açan Gülün rollerinin azımsanmaması gerektiğini düşünüyorum. Zaman benim düşüncelerimin esasını öğrenme noktasına doğru hızla kayıyor. Eğer rolleri ve katkıları yoksa varlığından Horboları, Ogünleri, Yasinleri, Alparslanları yetiştiren, PKK’ya elaman devşiren yapıların rahatsız olduğu dershanelerin kapatılması konusundaki samimi düşüncelerini açıklasınlar. Dershaneler sayesinde KCK’nın elinden kurtarılan çocukların bugün dünyanın dört bir noktasında nasıl Türkçe öğrettiklerinin raporunu Lidere sunsunlar ve bu çocukların aslında dayılarının, amcalarının terör örgütünde nasıl etkin rolleri olduğunu da dipnot olarak belirtsinler görelim yiğitliklerini… Aynı konuda “Lamı cimi yok” derhal salınsınlar diyerek Silivri’ye selam gönderen Manisalı avukat içinde safını belli etme zamanı gelmiştir. Yoksa gerçek saf “Lamı cimi yok” sözü ile belli mi edilmiştir. Umut ederim ki Menderes, ismi üzerinden insanları yıllardır aldatan Cintonik vakası sıcaklığından çıkarılması gereken ders Manisalı meslektaşını kapsamaz.

İktidarın Liderin karizması üzerinden iş pişiren ve aslan payını alan, medyadan uzak durarak eleştiri oklarından kurtulan isimlerinin yolları nerede ne zaman kesişti sözün özü hangi bahçede harmanlandılar anlamaya çalışmalıyız. Samimiyet, anne duası ve Allah vergisi yeteneklerle toplumda karşılık bulan Liderin akademiden gelen, tez hazırlamayan ve dil bilmeyen herkese tependen baktığı dillerden düşmeyen A takımı ne kadar liderin A takımıdır hiç düşündük mü?

Bunları bilmeden dostlar ve vefa referansıyla has daireye alınan, İmam aşkıyla hapse düşen adamların üniversite yıllarında yetiştiği iklimi, okuduğu kitapların satır arasındaki derin şifreyi anlamak mümkün değildir.

Alkışa lanet, alkışlayana lanet demeden yürü, yürü ki sen yürürken dağlar kenara çekiliyor, diyen ve bunu sinsice yapan kadroların Liderin ve bu milletin iyiliğini düşündüğünü düşünmüyorum. Kader oku karşısında paralı danışmanların, pahalı zevklerin, biriken servetin, yazılan anıların bir hükmü olur mu bilmem. Yazının ilk paragrafın da belirttiğim noktayı ve Necip Fazıl’ın ne demek isteğini anlamak için Hz. Peygamber’in Emr olunduğun gibi istikamet et! Ayeti nazil olduğu zaman neden işte beni kocaltan bu ayeti celiledir dediğini anlamak gerekiyor.

Hak yolunda dosdoğru olmak ve istikamet etmek sanıldığı gibi kolay değildir. Bu konuyla bağlantısı var mı bilmiyorum ama Önder Aytaç’ın son günlerde yazdığı

http://haber.rotahaber.com/NE_OLMALI_KOCAMAN_SERAFETTIN_MI_OZDEMIR_KEMALETTIN_MI/324262 linkinde bulunan yazısının kendi içinde ibretler barındırdığını düşünüyorum. Yazının ilk cümlesi ise bütün insanlığı kucaklıyor. Evet, “Allah bizi göz açıp kapayıncaya kadar -bile- nefsimiz ile baş başa bırakmasın.’




Bu noktada Liderin durması ve bir kere ihanet edenlerin hep ihanet edeceğine dair masallarla bize verilen mesajlara dikkat etmesi elzemdir. Yoksa ihanet kadrosunun oyunu ve fitnesi ile başlayan kırılma tamiri imkânsız yaralar açabilir. Ülkenin insan hakları merkezli kazanımları yargı paketleri ile toz olup giderse, dershaneler insan kaynağıdır kapatılsın tezine itibar edilirse, biz daha büyük salonları doldururuz bunlar ne ki sözü kalplerde karşılık bulursa, terör örgütlerine verilen devlet desteği çözülmeden terörün biteceği yalanına kanılırsa, alkışlara güvenilirse, mağlup olur bu yolda galip olduğunu düşünen.




İnsanlığın istikbali için yolara düşen Yarınki Türkiye’nin kurucuları ve diriliş neslinin erleri ile lideri karşı karşıya getirmek gayretiyle çalışan kadrolar dua edelim ki bu milleti Usta ile inkisara uğratmayı başaramasınlar.

No comments:

Post a Comment